20 Mart 2015 Cuma

Derse Gidiyoruz

19 Mart 2015
gece

Emekli vaiz İrfan hocaya derse gidiyoruz.
Hoca, bazı ayetleri ibret olunacak  örneklerle açıklıyor: "Bir zamanlar bahçedeki ağaç karıncaların istilasına uğradı. Nasıl önleri diye düşündük. Ağacın gövdesine yirmi santim eninde gliserin sürmek en iyisi dedi bilir kişiler. Öyle de yaptık. Gördük ki;  karıncalar bu engeli aşmak için  mercimek büyüklüğünde elli kadar taş getirerek yağın üzerine yol yapmışlar." diyor  hocam.  Selim'in  ortaya attığı sav da daha ibret verici: "Bir belgeselde izdedim. Karşıya geçmek için, ırmak üzerine köprü oluşturuyorlar."
----
20 Mart 2015

Hasan Çanakkale'den döndü.
Gezinin iyi geçtiğini söylüyor.
Gezisini anlatınca gözlerimde çok şey canlandı. Gençliğimde gittiğim Çanakkale. Yirmi beş yaşlarındaydım. Yine 18 Mart'tı o sene. Çanakkale'nin kurtuluşu. Bir cuma günüydü. Feribotla karşıya geçirdiler. Savaşın olduğu yerleri gezmekti maksadımız.  Kırk kadar genç arkadaşımla Ecabat'ta Cuma namazı kıldık. Bizimle aynı feribottaki gaziler de namaz kılmak için oturdular caminin avlusuna. Bir gaziyi arkadaşına müdahale ederken gördüm: "Abdestsiz cuma namazı kılınmaz." diyordu arkadaşına. Belli arkadaşı, diğerleri kılıyor diye kendi de arkadaşlarına uymak istemiş. Sanırım, o gaziler gerçek gazilerdi. Yani savaşta çarpışmışlardı demek istedim "gerçek" sözünü kullanmakla. Ya da, dedelerimiz Çanakkale'yi kurtardılar,  ama kimi insanımız; "abdestsiz  namazın olmayacağını"  bilmeyecek derecede cahiller. Dedelerimizin ayak izlerini takip ede ede ilerledik. Orada bir müzeye girdiğimizi hatırlıyorum. Beni hayrete düşürenler arasında, iki merminin havada çarpışmasıydı.İlgimi çekenler arasında: Nişanlıları savaşta ölen yabancı kızların gönderdikleri mektuplar. Bu mektuplar sahiplerine ne zaman ulaşacaklar? Ahrette derim sonra. Bu, böyle olacak, doğru da ya o gençlerin bizim ülkemizde ne işleri vardı? İğneden ipliğe her şey  sorulmayacak mı Ahrette? 

11 Mart 2015 Çarşamba

EDEBİ YAŞAMIN VAR

10 Mart 2015 

Kız  kardeşimin maaşını alarak evine kadar götürdüm ama içeri giremedim. Giremedim çünkü evin  önündeki lağım tıkandığından girmede tereddüt ettim. İki kişi açmaya çalışıyordu. Oğlu Hacı Mehmet beni içerden gördü ve gülümsedi. Ben de maaşı bile veremeden döndüm. 

İkindi Öncesi

Koyuncu hoca hakkında yazdıklarımın çıktısını alarak hocayı aradım. Evine yakın bir parkta  buluştuk.   Yazdıklarım üzerinde az bir değişiklik yaptık. Çünkü kendinin anlattıkların bire bir aynısıydı yazdıklarım. 
Edebi hayatıyla ilgili olacak yeni bir başlık açılması gerektiğini söyledim. Karşı çıkar gibi oldu. Hayır dedi, benim edebi hayatım yok dedi. Ben var dedim. Okul yıllarında yüzlerce öğrenciye göz kulak oldun, içlerinde şiir sevgisi, yazarlık cevheri olanları sürekli kolladın.   İşte o çocukların her biri parmakla gösterilecek edebiyatçı bu gün. Siz o şiir defterini bir gün getirin. Biliyorum sen şiir yazmadın, yazdınsa da yayınlanmadı. Tahmin ediyorum sevdiklerinin şiirleri var defterde. Bazı şiirlerin fotağrafını çekerek yayınlayalım.   


11 Mart 2015 

Akşam

Öğle üzeri başlayan yağmur hiç dinmedi. Yağmur, Mart ayının ilk yağmuru olsa da son senelerin  en çok yağmuru düştü bu sene. Hatta son beş yılın toplam yağmurundan fazla yağdı bu sene. İnşallah bereketli bir yıl olur. 













Takkeli Adam, Koyuncu ve Ben. 

---------------------------------------------------------------------

8 Mart 2015 Pazar

AHRAZ OSMAN


21 Mayıs 2012
                             


                             
                                    
 SÖYLEŞİ                                                  

 OZAN VE BEN                                 

Ahraz Osman'ı bulmam gerek.
Yaklaşık üç ay kadar önce onunla konuşmuştum iyi de feyizlendim.
Ama onu bulmak o kadar kolay değil. Mahallede çok yerde eğlenirmiş. Yani belli bir yeri yok.
Önce Eyüp'ün yerine uğruyorum ama nafile. Oradan dört adresten birinde olacağı bilgisiyle ayrılıyorum.

İlki bir hızar işyeri.
Ah, ne güzel.
Ahraz Osman'ı (89 yaşındaki değerli halk ozanı)  elimle koymuş gibi buluyorum.
Beni tanıma da güçlük çekiyor. Bu unutkanlığı onun 90 yaşına merdiven dayadığına yorumluyorum.
Aradan üç ay geçti, unutulabilir de.
'Önceleri elimde tamamlanmamış çalışmam vardı. Bitirdim. Sıra  seninle röportaja yapmaya geldi.' diyorum.

Şimdi de yazılanları inceliyor
Çok şeyden söz ediyor. Özellikle anasına bağlılığından... Zaman, ülke ekonomisinin hiç seviysine indiği  bir  zamanda anası onu eve bir sürü ihtiyaç almak üzere şehre gönderiyor. İhtiyaçlar arasında bir de bakır kazan var. O duygulanıyor. Anası ile yaptığı şiir atışması  her şeyi anlatıyor.








                                    Ozan şiirini yazdırıyor.

Ahraz Osman köyüne eli boş döner.

Ana oğul, Başkonuş dağının eteklerindeki evlerinin  çardağına  karşılıklı otururlar. Kederlenirler. Dert edindiklerini  birbirine anlatırlar:

oğul
Anam dert yanıyor evli bekarı
Karaborsa olmuş çayı   şekeri
Hızlanıyor mercimeğin tekeri
Ana bu zam mıdır yoksa zülüm mü

ana
Sizin için gittim kuzum pazara
Üç patates elli lira kazara
Gitmez olam da  gireydim mezara
Yavrum zam zum geldi zam geldi

oğul
Bakırın fiyatını sorma ha sorma
Esnafa bakkala varma ha varma
Kabrini hazırla durma ha durma
Ana bu zam mıdır yoksa zülüm mü

ana
Müslümanız ama çoktur hilemiz
Bin liraya dolar oldu filemiz
Yavrum elimizle bulduk belamız
Yavrum zam zum geldi zam geldi

oğul
Yoksulların oklasından  sacından
Fareler kilerde ölmüş acından
Fabrikalar düşmüş insan gücünden
Ana bu zam mıdır yoksa zülüm mü

ana
Gel ağlatma yavrum yazma destanı
Mini etek çıktı  attık fistanı
Nerde kaldı eşel mobil sistemi
Yavrum zam zum geldi zam geldi

oğul
Ahraz Osman der ki bu nenin nesi
Bu kadar feryatta yoksulun sesi
Nerhalde olmuşuz Mevla’ya asi
Ana bu zam mıdır yoksa zülüm mü

-----------------

AÇIKLAMALAR: ' Hızlanıyor mercimeğin tekeri'  Mercimeğin tekerinin hızlanması, en fazla zam gören ürün olsı demek.
Okla: Oklava. 
Destan: Ahraz Osman’ın  söylediği bu şiir.Eşel mobil sistemi:  Başbakan Adnan Menderes zamanına  yapılan vurgu.

7 Mart 2015 Cumartesi

minik çocuk

7 mart 2015

öğle

camiden çıkışta suriyeli adama ayakkabılarımı boyatıyorum. fakirlerin oturduğu mahallede oturduğundan, 150 lira kira verdiğinden artı faturalardan söz etti.  o da türkçeyi sökenlerden. anlaşmalarımızda ortak bir lisan oluşturduk. gelmeleri, her şeyimize ortak olmaları iyi mi oldu, kötü mü? bence iyi oldu. iyi oldu çünkü birincisi, büyük devletin (osmanoğulları kimseye kapı kapamaz) böyle yapması, gelene sırt çevirerek ölümüne neden olması olacak şey değil. sonrası: onlarla kültürümüzü paylaştık. onlardan  iyi şeyler (bence) aldık ta.  dilimizi verdik ve gerekli olan kelimeler aldık. çocukları türkçeyi söktüler.

öğle sonrası

kendime çeki düzen ferme düşüncesindeyim. üç magazayı geziyorum. 278 lira olan mamül 66 liraya düşmüş. kişi böyle durumlarda "acaba" demeden edemiyor.

ikindi öncesi

oğuzhan kardeşimin hanımıyla konuşuyorum. şeytana uymasın diyorum. beni arasın, telefonlarıma çıksın, sen de babama iyi bak, diye ekliyorum.

akşama doğru

dönüş yolundayım. ulaşım aracındaki minik çocuk koltuk arasından bana bakıyor. sevimli çocuğa gülümsüyorum. ona para veriyorum. şimdi bana daha yakın. kardeşi sekiz yaşında olduğunu, 2. sınıfa gittiğini söylüyor. ona da veriyorum. "du et. anam öldü" diyorum. çocuk ellerini kaldırıyor.

6 Mart 2015 Cuma

NFK'NİN MÜDÜRÜ

6 mart 2015

şimdi ertuğrul'un yönlendiği adamın kapısındayım.
40 yaşlarında var yok, ince bir adamın var karşımda.
bu adam tanıdık mı? bana öyle geliyor. ama nereden gözüm ısırıyor bu adamı? aynı kurumun elamanlarıymışız. ssk'ın gövdesi ve sağlığı. meğer beş yıl aynı yemekhaneyi kullanmışız.
onun nazik bir adam olduğunu keşfederek ayrıldım odasından k. maraş nfk hastanesi müdürünün.

koyuncu'yla

4 mart 2015

mustafa koyuncu'ya telefon ediyorum. buluşacağımız adresi veriyor.

öğle sonrası

bir giyim mağazasında buluşuyoruz koyuncu'yla.
uzun yıllar yaptığı görevindeki zorlukları anlatıyor. 28 şubatın müfettişleriyle   geçen serüvenlerini anlatıyor.
on binlere idarecilik yaptı o. başarılı biriydi ki, onu görevden alamadılar, ancak idareci olarak yerini değiştirdiler. herkes biliyor ki onu kendi adamları koruyamadı, maraş koruyamadı. vali vural'ın sözleri de bu cihetteydi: "seni koruyamadım." ama korumaya uğraştı vali. belli bir an geldi ki her şey Allah'ın takdir ettiği şekilde yürüdü.

yasin'e mesaj yazıyorum.

5 mart 2015
ertuğrul'un yanındayım.

çok eskilere dayanan (45 yıl) arkadaşlığımız var. uzun bir zaman görüşemedik ama beş senedir sıkça görüşüyoruz. ona koyuncu hocadan söz ettim. dün beraberdik dedim, sevindi. kendi de zaman  zaman görüşürmüş koyuncu hocayla.
bahanesiz dost köyüne varılmazmış dedim. bana ibrahim bey'in ismini verdi.
bir edebiyat dergisi var masalarında.
edebiyat yaprağı.
ben dergiyi elime alınca; senin yazın var mı, dedi?
her sayıda dedim.
yan oda dedim, yasin'in yeri mi?
beni yasin'e götürdü, ama kapısı kapalıydı.
-----
akşam
yasin'e mesaj  yazıyorum.
o, afşin'e görevli gittiğini, görüşemediğimizin ezikliğini yaşadığını ima ederek cevap veriyor.